Ceza Hukukunda Uzlaşma

Ceza Hukukunda Uzlaşma

Ceza Hukukunda Uzlaşma

Çağdaş adalet sistemlerinde genel olarak failin adil yargılanması ve cezalandırılması üzerinde durulur ve tüm bu süreç içinde de mağdurun ve yakınlarının zararı, beklentileri, manevi hali düşünülmez. Oysa onarıcı adalet sisteminde mağdurun ve failin ve hatta onların sosyal çevrelerinin, toplumun ve nihayetinde yargı organlarının beklentilerini göz önünde tutan ve süreci eylemin etkilerinin  giderilmesi hedef alınır. Böylece mağdurun  uğradığı zararın giderimi, failin eyleminin sorumluluğunu alması sağlanır, yargılama mercilerinin iş yükü azalar ve açığa çıkan barış ve huzur ortamından toplumda olumlu etkilenmiş olur. 

Onarıcı adalet sisteminin bir süjesi de uzlaşma müessesidir.  Uzlaştırma kurumu, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 5. kitabının “Özel Yargılama Usulleri” üst başlığını taşıyan 2. kısmının 1. bölümünde yer alan 253, 254 ve 255. maddelerinde düzenlenmiştir.

Uzlaştırma eğitimli bir uzlaştırmacının yardımıyla, suçun mağduru ile failinin, güvenli ve denetimli bir ortamda bir araya getirilmesi sürecini ifade eder. Uzlaştırma kavramı kurumu ve süreci ifade etmek için kullanılan kavramdır. Kısaca uzlaştırmacı adı verilen tarafsız ve bağımsız bir üçüncü kişinin gözetiminde gerçekleşen bu sürece uzlaştırma adı verilmektedir. Uzlaşma ise bu süreç sonunda varılan anlaşmadır.

Uzlaşma kavramı 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 253-255. maddelerinde ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 24. Maddesinde1 düzenlenerek mevzuatımıza girmiştir. Bununla beraber 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 73/8. Bendinde uzlaşmaya ilişkin yer alan düzenleme, 06.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun ile yürürlükten kaldırılmıştır. 2004 sayılı İcra İflas Kanununun 354. Maddesi, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 85. maddesinde de uzlaşma kurumuna benzer düzenlemeler yer almaktadır. Ancak her iki kanunda yer alan düzenlemeler ceza usul hukukunun dışında yer aldığı için söz konusu çalışmamızın inceleme konusu dışında kalmaktadır.

Araştırma ve sunum konumuz uzlaştırmanın taraflara ve suça ilişkin şartları olduğundan diğer kanun maddeleri burada inceleme konusu yapılmamıştır.

Elbette ki yasal düzenleme içinde uzlaştırmanın belli koşullara tabi olduğu hükme alınmıştır. Aşağıda genel olarak bu koşullar üzerinde durulacaktır.

A-UZLAŞTIRMANIN TARAFLARA İLİŞKİN ŞARTLARI

 Genel Olarak Uzlaştırmanın şartlarından anlaşılması gereken, soruşturma veya kovuşturma konusu ile ilgili olarak şüpheli veya sanık ile mağdur veya suçtan zarar gören arasında uzlaştırma usulünün uygulanabilmesi için gerekli olan unsurlardır.  Dolayısı ile uzlaştırmanın tarafları şüpheli veya sanık ile mağdur veya suçtan zarar görendir. Aşağıda yürürlükteki kanunda zikredilen taraflara ilişkin şartları incelemeden evvel yasanın süreç içinde bu konuda uğradığı değişikliklere değinecek , daha sonra da taraflar için aranan yasal şartları inceleyeceğiz.

1)Kanunda  yapılan değişiklikler

1-a) Şüpheli veya sanık tarafından suçun ikrarı :  5560 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik öncesinde uzlaşma usulünün uygulanabilmesi için şüpheli veya sanığın suçu kabullenmesi şarttı. Bu durum hem uzlaşmayı zorlaştırmakta hem de masumiyet karinesi ihlal ettiği için de ceza muhakemesi genel ilkelerine aykırı olduğu için kanun da yapılan değişiklik sonrasında uzlaştırmanın şartları arasından çıkartılmıştır. Sanığın, kendisine yapılan uzlaştırma teklifini kabul etmiş olması veya da uzlaşılmış olması yine ikrar anlamına gelmemektedir.  Zira geniş çerçevede düşünmek gerekirse sanık veya şüphelinin birçok gerekçe ile masum olduğunu düşünmesine veya gerçekten masum olmasına rağmen uzlaşmak istemesi olağandır.

1-b)Uzlaştırma kapsamında olan suçların genişletilmesi: örneğin 6763 sayılı Kanun ile Ceza Muhakemesi Kanununda yapılan değişiklik ile suça sürüklenen çocuklar bakımından uzlaştırmanın kapsamı genişletilmiştir. Değişiklik sonrası CMK m. 253/1-c hükmüne göre; “Mağdurun veya suçtan zarar görenin gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olması koşuluyla, suça sürüklenen çocuklar bakımından ayrıca, üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlar uzlaştırma kapsamındadır.”

1-c) Zararın tazmini yerine edim kavramının kullanılması : Edim kavramının tazmin kavramından daha geniş bir çerçevede uzlaşma sağlanmasına katkıda bulunması, sadece parasal tazmin veya eski hale getirme dışında manevi yaptırımlarla da anlaşmaya varılabilmesinin önünü açmıştır. Örneğin kitap okuma, özür dileme gibi eylemlerde uzlaşmanın edimi olabilmiştir.

1-d) Ceza Muhakemesi Kanunu m. 253/3'teki, bir suçun uzlaştırmaya tabi olması için o suçla ilgili etkin pişmanlık hükümlerine yer verilmemesi gerektiği yönündeki düzenlemenin kaldırılması  :Bu itibarla, hakkında etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlar da uzlaştırma kapsamına alınmıştır.

2) Mevcut Yasal Düzenlemede Uzlaştırmanın  Taraflara İlişkin Şartları

2-a) Mağdur veya Suçtan Zarar Görenin Gerçek Kişi veya Özel Hukuk Tüzel Kişisi Olması :Uzlaştırmanın tarafları yukarıda da izah ettiğimiz üzere şüpheli veya sanık ile mağdur veya suçtan zarar görendir. Uzlaşmanın sağlanması, ancak her iki tarafın anlaşması ile mümkündür. Ancak taraflar bir veya birden fazla kişiden oluşabilir. Bu durumda şartların her bir kişi için aranması söz konusu olacaktır. Yasal düzenleme gereği uzlaştırma sadece  suçun mağduru veya suçtan zarar gören bir gerçek kişi yahut özel hukuk tüzel kişisi ise söz konusu olabilir. Suçun mağduru veya suçtan zarar gören bir kamu tüzel kişisi ise uzlaştırma yapılamaz. Zira bu bilinçli olarak düzenlenmiş bir durumdur. Uzlaştırmada da eşitlik gerekir, taraflardan birinin kamu otoritesi olması bu eşitliği bozacaktır. Yine kamunun faydası gereği uzlaşma teklif edilecek tarafın kamu otoriteri olması karşısında uzlaşma sonucunda kamunun zarara uğrayıp uğramadığı da sorun teşkil edecektir.

2-b) Tarafların Sağ olması : Uzlaştırma usulünün uygulanabilmesi için tarafların sağ olmaları gerekir. Aşağıda bu durumu başlıklar altında izah etmeye çalışacağız:

ba)Şüphelinin kovuşturma veya soruşturma aşamasında ölümü kovuşturma engelidir ve soruşturma evresinde kovuşturmaya yer olmadığı, kovuşturma evresinde ise düşme kararı verilmesini gerektirir (TCK m.64).

bb)Şüphelinin uzlaşma raporu imzalandıktan sonra ölümü:Tarafların uzlaştırma müzakerelerini tamamlayıp uzlaştırma raporunu imzalamalarından sonra şüphelinin ölümü hâlinde TCK m 64 den farklı bir durum söz konusu olacaktır. Uzlaştırma raporu bilindiği üzere yasanın da ilgili hükmünün zikrettiği üzere  İİK m.38 anlamında ilam niteliğinde bir belge olduğundan tarafların bu belgeyi imzalaması ile birlikte uyuşmazlık ceza hukukunun alanından çıkacak ve borçlar hukuku ile icra hukukunun konusu haline gelecektir. Sanık veya şüphelinin ölümü ile birlikte edim yerine getirilmemiş ise mağdur veya suçtan zarar gören uzlaştırma raporu ile ilamlı icra takibi yapabilecek ve mirasçılardan ifa isteyebilecektir.  Belirttiğimiz üzere raporun imzalanması ile artık borç niteliği alan edimin mirasçılara karşı ileri sürülmesi  cezaların şahsiliği ilkesinin ihlali de olmayacaktır. Buradaki kriter ise uzlaştırma raporundaki edimin para borcu veya da terekeden  mirasçılar tarafından icra edilebilecek bir edim olmasıdır. Bu hali ile mirası kabul eden her mirasçı bu borçtan müteselsil sorumlu olacaktır.

bc) Mağdur veya suçtan zarar görenin uzlaşma raporu hazırlanmadan ölümü : Şikâyet hakkı, şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardandır. Mirasçılar, ancak kendilerine yasada açıkça yetki verilen TCK 130-2 de düzenlenen hakaret suçu dışında şikâyetçi olamayacakları için mağdurun ölümü halinde, soruşturma evresinde mağdurun mirasçılarına uzlaşma teklifinin yapılması söz konusu olamayacaktır. Uzlaştırma raporunun düzenlenmesinden önce mağdurun ölmesi hâlinde Uzlaştırma Yönetmeliği m. 7/7 hükmü uygulanacaktır. Buna göre; “Soruşturma evresinde mağdur veya suçtan zarar görenin ölümü hâlinde uzlaştırma işlemi sonlandırılır. Kovuşturma evresi için Kanunun 243 üncü maddesi hükmü saklıdır.” Bu hüküm gereği, soruşturma evresinde mağdurun veya suçtan zarar görenin ölümü hâlinde uzlaştırma işlemi sonlandırılacak, başka bir ifadeyle uzlaştırma işlemi yapılmaksızın soruşturmaya devam edilecektir.

Kovuşturma evresinde uzlaştırma usulü uygulanırken mağdurun öldüğü anlaşılırsa mağdurun ölmeden evvel katılan sıfatını alıp almadığı araştırılır. Mağdur (veya suçtan zarar gören) katılan sıfatını aldıktan sonra ölmüşse bu durumda uzlaştırma işlemleri katılanın mirasçıları ile yürütülecektir. Mağdur (veya suçtan zarar gören) katılan sıfatını almadan ölmüşse uzlaştırma işlemi sonlandırılacaktır.

bd) Mağdur veya suçtan zarar görenin uzlaşma raporu düzenlendikten sonra ölümü :Uzlaştırma raporunun düzenlenmesinden sonra müşteki veya suçtan zarar görenin ölümü hâlinde, elde İİK m. 38 kapsamında ilâm niteliğinde bir belge bulunduğundan, bu hak terekeye dahil edilecek ve mirasçıların bu belgeye dayanarak icra takibi başlatma hakları söz konusu olacaktır.

2-c) Şüpheli veya Sanığın Akıl Hastası Olmaması :Akıl hastalıkları dolayısıyla işledikleri fiillerin anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya davranışlarını yönlendirme yeteneklerini önemli ölçüde kaybetmiş olan kişiler cezalandırılamayacaklarından bunlar hakkında uzlaştırma hükümleri uygulanamaz. Çünkü uzlaştırma, güvenlik tedbirlerinin değil cezaî sorumluluğun alternatifidir. 

32/2 kapsamında akıl zayıflığı bulunanlar bakımından ise uzlaştırmanın tatbik edilmesinin önünde bir engel bulunmamaktadır. Burada göz ardı edilmemesi gereken husus; şüphelinin veya mağdurun reşit olmaması durumunda uzlaşma teklifinin onun kanunî temsilcisine yapılmasının gerekli olmasıdır (CMK m. 253/4; CMUY m.29).

B.UZLAŞTIRMANIN SUÇA İLİŞKİN ŞARTLARI

Kanunkoyucu uzlaştırma yapılabilmesi için suça dair şartlarda belirlemiştir.

1.Suç ile İlgili Muhakeme Şartlarının Bulunması : Bazı durumlarda soruşturma veya kovuşturmanın başlatılması veya belirli muhakeme işlemlerinin yapılması, belli koşulların gerçekleşmesine veya engellerin bulunmamasına bağlı tutulmuş olabilir. Bunlara muhakeme şartları denir. Muhakeme şartlarının yokluğu, muhakeme şartlarının özelliğine göre, soruşturmanın başlatılmasını, suç isnadını, dava açılmasını, davanın ilerlemesini veya hükmün verilmesini engelleyebilir.

1-a) Muhakemenin yapılabilmesi için bulunması gereken şartlara, olumlu muhakeme şartları denir Olumlu muhakeme şartlarına örnek olarak şikâyetin bulunması veya izin verilmesi gösterilebilir.

Şikayet: Kural, suçların re’sen takip edilmesi, şikâyete tâbi olmamasıdır. Değişik nedenlerle bazı suçların takibi kanunda şikâyete bağlanmıştır. Şikâyete tâbi bir suç, kural olarak şikâyet şartı gerçekleşmeden soruşturma ve kovuşturmaya konu edilemez. Şikâyet süresi, fiilin ve failin öğrenilmesinden itibaren 6 aydır (TCK m. 73). 1) Şikâyet Suçtan zarar görenin, şikâyete tabi bir suç fiili dolayısıyla soruşturma açılması için başvurusunu, şikâyetten feragat, şikâyet hakkı doğduktan sonra, bu hakkın süresi içinde kullanılmayacağının belirtilmesidir. Şikâyetten vazgeçme, şikâyet hakkı kullanıldıktan sonra şikâyetin geri alınmasıdır. Kovuşturma evresinde şikâyetten vazgeçme, onu kabul etmeyen sanığı etkilemez. Şikâyetten vazgeçme bir muhakeme engelidir ve şikâyetten vazgeçme hâlinde soruşturma evresinde kovuşturmaya yer olmadığı; kovuşturma evresinde ise düşme kararı verilir (TCK m.73/4; CMK m.223/8). Uzlaştırma usulünün uygulanabilmesi için, şikâyete tabi bir suç sebebiyle mağdur olan veya suçtan zarar gören kişinin mutlaka şikâyetçi olması gerekir. Şikâyetten feragat veya şikâyetten vazgeçme söz konusu ise, uzlaştırma yoluna gidilmeden kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmelidir. Yukarıda izah edildiği ve şikâyet özelinde açıklandığı gibi, soruşturma veya kovuşturma konusu suç ile ilgili olarak şüpheli hakkında muhakeme şartları gerçekleşmemişse uzlaştırma usulünün uygulanması mümkün değildir. Çünkü bu durumda, kovuşturma olanağının bulunmaması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi gerekir (CMK m.172).

           İzin :“İzin”, kamu davası açılmasında kamu yararının bulunup bulunmadığı konusunda kanunun yetkili kıldığı makamın yaptığı bir irade açıklamasıdır. Böylece kamu davasının mecburiliği ilkesi yumuşatılmıştır. İzin verildikten sonra soruşturma ve kovuşturma, adlî mercilerce yapılıp bitirilir. Suçların takibi fiil ve fail esas alınarak izin şartına bağlanabilir. Şüphelinin sıfatı esas alınarak suçun takibinin izin şartına bağlandığı hâlde, kişi açsından adeta bir dokunulmazlık meydana getirilir. Örneğin memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılması, kanunda gösterilen istisnalar dışında, kanunun belirlediği idarî makamın iznine bağlıdır. (AY m. 129/

1-b) Muhakemenin yapılabilmesi için bulunmaması gereken şartlara ise olumsuz muhakeme şartları veya muhakeme engelleri denir. Olumsuz muhakeme şartlarına örnek olarak da sanığın akıl hastası olmaması, zamanaşımının geçmemesi ve aynı konuda verilmiş bir hükmün bulunmaması, sanığın gaip olmaması veya ön ödemenin gerçekleşmemiş olması gösterilebilir. Soruşturma evresinde, olumlu muhakeme şartlarının gerçekleşme veya engelin ortadan kalkma ihtimali yoksa, kovuşturma olanağının bulunmaması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilecektir (CMK m. 172/2). Şartın gerçekleşme veya engelin ortadan kalkma ihtimalinin bulunduğu durumlarda, Cumhuriyet savcısı bu şartın gerçekleşmesini bekleyecektir. Şartın gerçekleşmeyeceği kesin olarak belirlenmişse kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi gerekir. İddianamenin kabulü kararıyla başlayan kovuşturma evresinde, şartların gerçekleşip gerçekleşmeme ve engelin kalkıp kalkmama ihtimaline göre, mahkemenin ne tür karar verebileceği, kanunda açıkça düzenlenmiştir. Mahkeme, şartın gerçekleşme ihtimali varsa durma kararı vererek şartın gerçekleşmesini bekler, şartın gerçekleşme olasılığı kalmamışsa düşme kararı verir (CMK m.223/8).

Kusur Yeteneğinin Bulunması: Muhakeme şartları, ceza muhakemesinin yürüyüşünü etkileyen şartlar olup bunların tedbir muhakemesine etkileri yoktur.

  • 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu m. 1 gereğince çocuk, daha erken yasta ergin olsa bile, on sekiz yasını doldurmamış kişidir. Çocuk Koruma Kanunu m. 3’e göre korunma ihtiyacı olan çocuk, bedensel, zihinsel, ahlakî, sosyal ve duygusal gelişimi ile kişisel güvenliği tehlikede olan, ihmal veya istismar edilen yahut suç mağduru çocuktur (ÇKK m. 3/1-a-1). Suça sürüklenen çocuk ise, Kanunlarda suç olarak tanımlanan bir fiili işlediği iddiası ile hakkında soruşturma veya kovuşturma yapılan veya işlediği fiilden dolayı hakkında güvenlik tedbirine karar verilen çocuktur (ÇKK m. 3/1-a-2). Uzlaştırmanın tarafı olabilmek için ceza ehliyetinin varlığı gerekmektedir. Suç tarihinde oniki yaşını tamamlamamış çocukların kusur yeteneği ve dolayısıyla ceza sorumluluğu bulunmadığından, bu çocuklar hakkında ceza kovuşturması yasağı vardır (TCK m.31/1). Ceza sorumluluğu olmayan çocuklarla ilgili ceza muhakemesi soruşturma evresinde sona ermekte ve çocuklara özgü güvenlik tedbiri muhakemesi başlamaktadır (ÇKK m. 11; TCK m.31/1). Bu nedenle, ceza sorumluluğu bulunmayan çocuklarda yaş küçüklüğü, ceza kovuşturması engelidir.

 

  • 24.11.2016 tarihli ve 6763 sayılı Kanun, faili suça sürüklenen suçlar bakımından uzlaştırmanın kapsamını genişletmiştir. Buna göre; suça sürüklenen çocuklar bakımından mağdurun veya suçtan zarar görenin gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olması koşuluyla ayrıca üst sınırı 3 yılı geçmeyen hapis veya adlî para cezasını gerektiren suçlarda da uzlaştırma girişiminde bulunulur (CMK m. 253/1, CMUY m. 8/2). Ancak CMK m. 253/3 hükmü gereği, suça sürüklenen çocuklar tarafından işlense dahi cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar ve mağduru kamu hukuku tüzel kişisi olan suçlarla ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilemez. Aynı şekilde, suça sürüklenen çocuğun birlikte işlediği iddia olunan iki suçtan birinin uzlaştırma kapsamında olması diğerinin uzlaştırma kapsamında olmaması halinde her iki suç açısından uzlaştırma uygulanmaz.

 

  • On iki yaşını doldurmuş ancak on beş yaşını doldurmamış olmakla beraber işledikleri fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayanlar veya davranışlarını yönlendirme yeteneği yeterince gelişmeyenler (TCK m. 31/2), on beş yaşından küçük sağır ve dilsizler (TCK m. 33), akıl hastalıkları dolayısıyla işledikleri fiillerin anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya davranışlarını yönlendirme yeteneklerini önemli ölçüde kaybetmiş olan kişiler (TCK m. 32/1) ceza ehliyetine sahip değillerdir.Bu kişiler hakkında kovuşturma yapılamayacağından, haklarında uzlaştırma hükümlerinin uygulanması da mümkün değildir.

 

  • 12-15 yaş grubunda olup algılama yeteneği var olan ve davranışlarını yönlendirme yetenekleri bulunanlar ile 15-18 yaş grubunda olan kişilerin cezaî sorumlulukları mevcuttur; ancak haklarında ceza indirimi uygulanır. Bu kişilerin işledikleri suçlarla ilgili olarak uzlaştırma hükümlerinin uygulanması mümkündür. Şüphelinin, mağdurun veya suçtan zarar görenin reşit olmaması hâlinde, uzlaşma teklifi kanunî temsilcilerine yapılır (CMK m. 253/4). Sağır ve dilsiz kişilerin durumu da yaşa göre belirlenmiştir. TCK m. 33 gereğince sağır ve dilsiz kişilerin kusur yeteneklerinin incelenmesi TCK m. 31’deki gibi yaşa endekslenmiştir. Buna göre 15 yaşından küçük sağır dilsizlerin cezaî ehliyetleri bulunmamaktadır. Bu kişiler ile ilgili kovuşturma yapılamayacağından uzlaştırma usulünün uygulanması da mümkün değildir. 15-18 yaş grubunda olup algılama yeteneği var olan ve davranışlarını yönlendirme yetenekleri bulunan sağır dilsiz kişiler ile 18-21 yaş grubunda olan sağır dilsiz kişilerin cezaî sorumlulukları mevcuttur; ancak haklarında ceza indirimi uygulanır. Bu kişilerin işledikleri suçlarla ilgili olarak uzlaştırma hükümlerinin uygulanması mümkündür.

 

  • Fiili işlediği sırada akıl hastalığı nedeniyle kusur yeteneği bulunmayan veya önemli derecede azalmış olan kişilerin de cezaî ehliyeti yoktur (TCK m.32/1). Ceza sorumluluğunu ortadan kaldıran akıl hastalığından dolayı kusurun bulunmaması nedeniyle ceza verilmesine yer olmadığına karar verilir (CMK m.223/3). Söz konusu olumsuz muhakeme şartı (engeli), sadece hüküm çeşidini etkileyen ve ceza verilmesini engelleyen bir şarttır. Kanunda kusur yeteneğini önemli derecede kaldırmayan, ancak azaltan bir akıl hastalığına tutulmuş olan kişinin ceza sorumluluğu kabul edilmiştir (TCK m.32/2). Bu nedenle akıl zayıflığı, muhakeme engeli sayılmamaktadır. Fiil esnasında veya fiilden sonra kısmî akıl hastası olanlar yargılanabilir. Ancak bu kişilerin muhakeme süresince müdafilerinin bulunması şarttır (CMK m.150/2). 4) 

 

  • Duruşma Ehliyetinin Bulunması :Duruşma ehliyeti, sanığın duruşmada veya duruşma dışında, yapılan muhakemeye ilişkin açıklamaları algılama, gerekli açıklamaları yapma, makul ve anlaşılır bir şekilde savunmayı yürütebilme ve kendi çıkarlarını gözetebilme yeteneğidir. Suçu islediği esnada kusur yeteneği ve dolayısıyla ceza sorumluluğu bulunan kişi, sonradan akıl hastası olarak duruşma ehliyetini kaybedebilir. CMK m. 74/5’ten yola çıkarak, fiilden sonra duruşma ehliyetinin kaybedildiği hâllerde de şüpheli veya sanığın gözlem altına alınacağı, başka bir anlatımla duruşma ehliyetinin de bir muhakeme şartı olduğu anlaşılmaktadır. Failin ceza ehliyeti bulunmakla birlikte, duruşma ehliyeti ortadan kalkmışsa mahkemenin durma kararı vermesi gerekir. Fail iyileştiğinde, duruşmaya kalındığı yerden devam edilir. Akıl hastalığının iyileşmesi mümkün değilse düşme kararı verilmelidir.

 

    Dokunulmazlığın bulunmaması :Dokunulmazlığın Bulunmaması Belli sıfatlara sahip bulunan kişiler açısından söz konusu olan dokunulmazlık, bir muhakeme engeli oluşturmaktadır. Dokunulmazlık mutlak olduğundan dokunulmazlığı olan kişiler hakkında ya hiç bir muhakeme işlemi yapılamaz ya da dokunulmazlık kaldırılmadan bazı muhakeme işlemleri yapılamaz. Örneğin Cumhurbaşkanı göreviyle ilgili işlemlerden dolayı sorumlu değildir. Milletvekillerinin dokunulmazlıkları vardır. Yabancı asker ve diplomatların da dokunulmazlıkları bulunmaktadır.

Suçun Zamanaşımına Uğramamış Olması :Bir suç işlendikten sonra, o suçun belirli bir süre içinde takip edilip yargılanması gerekir (TCK m. 66-67). Suçun işlenmesinin üzerinden çok uzun sürenin geçmesi, toplumun o suçu unutması, geç hükmedilen cezanın işlevini yerine getirememesi gibi sonuçlar doğurur. Bu nedenle, belli süre geçtikten sonra ceza soruşturma ve kovuşturmasının yapılmaması kabul edilmiştir.

 Askerlik Hizmetinin Yapılmış Olması       :Askerlik hizmeti bazı hâllerde bir muhakeme engelidir. Er ve erbaşlar ile yedek subayların askere gitmeden veya silah altına çağrılmadan önce işledikleri yukarı sınırı iki yıla kadar hapis cezasını gerektiren suçlara ilişkin davalarda soruşturma ve kovuşturma işlemleri, askerliklerini bitirmelerine kadar geri bırakılır (Askeri 1 Kusur yeteneğinin bulunması, uzlaştırma bakımından önemi nedeniyle yukarıda ayrıntılı olarak ayrı başlıklar hâlinde incelenmiştir. Mahkemeler Kanunu m. 20/1-2). Uzlaştırma da muhakeme işlemi olması sebebiyle, asker kişiler ile ilgili soruşturma ve kovuşturmada, yukarıda belirtilen şartlar altında olmaları hâlinde, uzlaştırma usulü askerliğin bitimine ertelenmelidir. Muhakeme engelinin bulunması halinde uzlaştırma yoluna gidilemez. Uzlaştırma sürecinin uygulanabilmesi için öncelikle yukarıda açıklanan muhakeme şartlarının gerçekleşmiş olması gerekir.

Soruşturma Konusu Suça İlişkin Şüpheli Hakkında Yeterli Delilin Bulunması Soruşturma evresi, failin suç teşkil eden bir hareketi yapıp yapmadığı konusundaki “şüphe” ile başlar. Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka yolla bir suçun işlendiği izlenimini edinirse, kamu davası açıp açmama konusunda karar verebilmek amacıyla, hemen konuyu araştırmak zorundadır (CMK m. 160). Adlî gerçeğin maddî gerçekle örtüşmesi hukuka uygun delillerin ortaya çıkartılmasından geçer. Bir kişiye suç isnadının yüklenmesi, ancak ispatın ürünü olabilir. İsnada esas delillerin ise soruşturma evresinde toplanması esastır. Cumhuriyet savcısı, iddianame düzenleyip düzenlememeye, topladığı deliller çerçevesinde karar verecek ve ancak kamu davası açmaya yeter delil elde etmesi hâlinde iddianame düzenleyecektir. Eldeki delillere göre, yapılacak muhakemede sanığın mahkûm olması ihtimali, beraat etmesi ihtimalinden daha kuvvetli ise “yeterli delilden” veya bir başka anlatımla “yeterli şüpheden” söz edilir. CMK'da “soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler” denilmek suretiyle, kamu davasının açılabilmesi için yeterli şüphenin varlığı aranmıştır (CMK m. 170/2). Uzlaştırma, cezalandırmaya alternatif teşkil etmektedir.

Dolayısıyla uzlaştırma usulü işletilmeden önce Cumhuriyet savcısı, delilleri toplamış ve deliller çerçevesinde iddianame düzenlemek için yeterli şüpheye ulaşmış olmalıdır. Toplanan deliller sonucunda yeterli şüphenin oluşmaması hâlinde, Cumhuriyet savcısı kovuşturmaya yer olmadığına karar vermelidir (CMK m. 172). Bu durumda uzlaştırma süreci işletilmeden, uzlaştırma bürosu ve uzlaştırmacılar görev almadan önce çözülmesi gereken ilk mesele, delillerin toplanarak kamu davası açmaya yeter şüpheye ulaşmaktır.

           1-c)Uzlaştırmaya tâbi bir suçun uzlaştırma kapsamında olmayan bir başka suçla birlikte işlenmesi hâlinde, uzlaştırma söz konusu olamayacağından (CMK m. 253/3), soruşturmadan sorumlu Cumhuriyet savcısı, dosyayı uzlaştırma bürosuna göndermemelidir. Ancak,soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısı tarafından yapılan soruşturma sonucunda, uzlaştırma kapsamında kalan suç yönünden şüpheli hakkında kamu davası açılmasını gerektirir yeterli şüphe mevcutken, uzlaştırma kapsamında olmayan diğer suç yönünden kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememiş veya kovuşturma olanağı bulunmadığı için kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmişse, söz konusu karara karşı itiraz süresinin geçmesi veya itirazın reddini takiben,uzlaştırmaya tâbi suç bakımından uzlaştırma işlemleri başlatılmak üzere dosya uzlaştırma bürosuna gönderilmelidir(CMUY m. 10/3).

3) Suçun Uzlaştırma Kapsamında Olması Uzlaştırma usulünün uygulanabilmesi

Uzlaştırma usulünün uygulanabilmesi için, öncelikle o suçun uzlaştırma kapsamında olması gerekir. Uzlaştırma kapsamında olan suçlar CMK m.253/1’de açıklanmıştır.

3-a)Kural, şikâyete tâbi suçların kanunda aksi belirtilememişse uzlaştırmaya da tabi olmasıdır. Şikâyete bağlı olmayan suçların uzlaştırmaya tabi olması için kanunda açıkça belirtilmesi gerekir. Türk Ceza Kanunu’nda şikâyete tabi suçlar; m. 11/2, 12/2, 86/2, 89 (suçun bilinçli taksir ile işlenmesi hariç), 102/1, 102/2 (suçun eşe karşı işlenmesi hâlinde), 103/1 (failin çocuk olması ve fiilin sarkıntılık düzeyinde kalması hâlinde), 104/1, 105, 106 (tehdidin malvarlığına yönelmesi halinde), 116/1 (suçun hırsızlık amacıyla işlenmesi hariç), 116/2, 117/1, 123, 131 (suçun kamu görevlisine karşı görevi dolayısıyla işlenmesi hariç), 132, 133, 134, 144, 146, 151 (suçun hırsızlık amacıyla işlenmesi hariç), 154, 155, 156, 157 (suçun bir hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla işlenmesi hâlinde), 160, 167 (bu maddede sayılan suçların haklarında ayrılık kararı verilmiş olan eşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşamayan kardeşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşamakta olan amca, dayı, hala, teyze, yeğen veya ikinci derecede kayın hısımlarının zararına olarak işlenmesi hâlinde), 209, 233, 234/3, 239/1, 340/2, 341 ve 342/2 hükümlerinde yer alan suçlardır. Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenmeyen suçlar da şikâyete tâbi olmaları kaydı ile uzlaştırma kapsamındadır. Örneğin, 05.12.1951 tarihli v 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu m. 71 hükmünde düzenlenen suçlar, 22.12.2016 tarihli ve 6769 sayılı Sınaî Mülkiyet Kanunu'nun 30. maddesinde düzenlenen suçlar.

3-b) Kanun koyucu bu eleştiri hem 7188 ve hem 5560 hem 6763 sayılı Kanun ile yapılan değişikliklerle, şikâyete bağlı olmasalar dahi bazı suçları uzlaştırma kapsamına almıştır. 6763 sayılı Kanun ile değişik CMK m. 253/1 hükmüne göre; kasten yaralama (3. fıkra hariç olmak üzere TCK m. 86 ve 88), taksirle yaralama (TCK m. 89), tehdit (TCK m. 106/1), konut dokunulmazlığının ihlali (TCK m. 116), hırsızlık (TCK m. 141), dolandırıcılık (TCK m. 157), çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (TCK m. 234) ve ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin  açıklanması (4. fıkra hariç olmak üzere TCK m. 239) suçları şikâyete tâbi olmamakla birlikte uzlaştırma kapsamındadır. Şikâyete tâbi bir suç, aksi kanunda belirtilmediği sürece uzlaştırma kapsamındadır. 

3-c) Kanun koyucu bazı suçları, şikâyete tâbi oldukları hâlde uzlaştırma kapsamı dışında bırakmıştır. Örneğin, cinsel taciz suçu şikâyete tabi olduğu halde cinsel dokunulmazlığa karşı suç olduğundan uzlaştırma kapsamı dışındadır (CMK m. 253/3). Bir suçun temel hâli ile nitelikli hâli şikâyete tâbi olmak bakımından birbirinden farklı özellik taşıyabilir. Bu durumda isnad olunan suçun, suç tipinin temel hâlini mi yoksa nitelikli hâlini mi oluşturduğuna dikkat edilmelidir. Suçun hangi hâli şikâyete tabi ise ancak o suç uzlaştırma kapsamındadır.

Dolayısı ile uzlaştırma usulünün uygulanması hem taraflara hem de suça ilişkin yukarıda açıklanan hususların dosya kapsamında mevcut olmasına bağlıdır.

 

SONUÇ

Yukarıda izah etmeye çalıştığımız Uzlaşma onarıcı bir adalet anlayışı olup, cezalandırıcı adalet anlayışına bir alternatiftir. Zira uzlaşmayı benimsemek demek cezalandırma sisteminden tamamen vazgeçmek anlamına gelmemekte, cezalandırıcı adalet anlayışının sakıncalarını mümkün olduğunca en aza indirmeye çalışmaktadır.

Ülkemizde de başarılı bir şekilde hayata geçen kurum sayesinde Adalet Bakanlığı verilerine göre 1 milyon dosya uzlaşma ile sonuçlandırılmış olup, bu yolla mağdurun tatmininin  yanı sıra failin de eyleminin sorumluluğunu alması onarıcı yöntemlerle sağlanmış, toplum huzuru korunmuş, yargı organlarının iş yükü azaltılmıştır.

Gerçekten de ceza miktarı belli sınırın altında kalan suç tiplerinde failin ıslah olması, mağdurun zararının giderilmesi, manevi olarak tatmini, bunun yanı sıra toplumun bir çekişmeden kurtulmuş olması yönüyle uzlaşma çok değerli bir alternatif yöntemdir. Failin hürriyeti bağlayıcı ceza alması sadece faili değil, tüm ailesini, sadece gübü değil geleceği de olumsuz etkileyen, fail açısında utanç kaynağına dönüşen ve geri dönüşü olmayan bir yoldur. Oysa uzlaşma ile doayların kapanması özellikle fail açısından yaşadığı sürecin sonunda ıslah olma özelliği ve tek bir eylemde tüm hayatının olumsuz etkilenmemesi sonucu ile onarıcı bir yapıya sahiptir.

Mağdur ise failin hürriyeti bağlayıcı ceza alması ile zararını giderememekte, aksine ruhen de maddi olarak da zararı devam ettiği için zarar görmeye devam etmektedir. Uzlaşma mağdur açısından da daha kısa süreçte zararını kapatma ve vicdani rahatlama sağlamaktadır.

Toplum ise uzlaşma ile bireyleri arasındaki çekişme ve huzursuzluğun kısa sürede çözülmesi, yaraların sarılması ve hürriyeti bağlayıcı cezanın getirdiği maddi külfetten kurtulmuş olmaktadır.

Kanaatimce uzlaşma kurumunun geliştirilmesi, bu amaçla yargı organlarından tamamen bağımsız mekanlarda , daha insan hakları odaklı eğitimlerden geçirilmiş uzlaştırmacılarla sürecin yürütülmesi, kamu organlarının mağdur olduğu çeşitli suç tiplerinde de uygulanılır hale getirilmesi ile kurumun yasal düzenlemeye dahil edilmesindeki hedeflere ulaşılabileceğini düşünmekteyim.